Sevgim arttıkça medeniyetim azalıyor, sevgilim.
Bakışların başka gözlere çarptığında,
cadı avcısı olurum orta çağda,
yakarım her şeyi bir anda.
Bir gece ruhumu astım, kalabalığın ortasında öyle yalnızdım ki kimse görmedi. Bütün masumiyetimin ölümünü izledim. Sonra bir sigara yaktım ve dedim ki kendime: "Siktir et."
seni affetmek için kendime bütün gece yalanlar söyledim. Sen yine ben yokmuşum gibiydin
Sen benim kesilen bileklerimden akan kanım gibisin; benimsin ama bende değilsin.
Hayatta yaşadığım ve yaşayacağım bütün hüzünler ve acılar, bir plan dahilinde kendi bilgim ve isteğimle gerçekleşmekte.
Bakışlarınla çarmıha germiştin bedenimi,
Sözlerinle avuçlarıma çaktığın çivi.
Oysa ben seni severken günahsızdım İsa gibi!
Başkalarına güvenmek, kendi ahmaklığınıza yatırım yapmaktır. Er ya da geç, iflas edecektir.
Artık bu yargılama huyundan vazgeçsen diyorum. Bırakalım insanlar kendi yollarını çizsinler, düşe kalka öğrensinler hayatı. Hata yapmak da insana mahsus değil mi? Önemli olan, düştükleri zaman onlara el uzatacak, gidecek sıcak bir yuva olduğumuzu bilmeleri.
O sert bakışlar, o keskin sözler... İnan ki kimseye faydası yok. Sadece yaraları derinleştiriyor, mesafeleri artırıyor. Oysa biz, birbirimize destek olmak için varız bu hayatta. Bırakalım herkes kendi özgür iradesiyle yaşasın. Yanlış yapsalar bile, sonunda dönecekleri ev bizim sevgimiz olsun.
Unutma, sevgi her şeyin üstesinden gelir. Yargılamak yerine anlamayı, yadırgamak yerine kucaklamayı seçelim. O zaman dünya, hepimiz için çok daha güzel bir yer olacak.
Siz de ne panik yaptınız anlamadım ki! Sabah 'Dünya çok güzel, kuşlar cıvıl cıvıl!' diye uyanıyorum, öğleden sonra 'Her şey boş, hayat anlamsız...' falan takılıyorum. Ne olmuş yani? Sanki sizin hiç inişleriniz çıkışlarınız olmuyor! Bizimkiler biraz daha 'extreme' sadece, o kadar. Hani siz 'hafif bir sinirliyim' dersiniz, biz 'dünyayı yakasım var!' deriz. Küçük farklar işte...
Sanki ruh halimiz bir açma kapama düğmesi gibi, 'hadi canım biraz da depresif takılalım' diyoruz! Yok öyle bir şey tabii ki. Bazen enerjiğim ki maraton koşasım geliyor, bazen de yataktan çıkmak Everest'e tırmanmak gibi. Ama merak etmeyin, genellikle bir sonraki 'çılgın parti' moduna ne zaman geçeceğimi ben de kestiremiyorum!
Önce Tanrı yeryüzünü kurdu; sessiz ve loş bir diyardı.
Sonra bir melek indi, adımları tüyden hafifti.
Gülümsedi o an, bir ışıltı yayıldı semaya,
Ve güneş doğdu altın bir taç gibi, aydınlattı her yanı.
Toprak sevindi o dokunuşla, canlandı derin uykudan,
Sapsarı buğdaylar fışkırdı, bereket saçtı her yandan.
Van Gogh o sarıya baktı, ilahi bir sırrı sezdi,
Fırçasıyla o rengi çaldı, meleğin gülüşünden hediye.
Bir melek dolaştı insanlar arasında, kalbi sevgi doluydu.
Bir ölümlüye gönlünü verdi, bu yasak bir duyguydu.
Tanrı gördü bu aşkı, kanatlarını aldı o melekten.
Ağladı melek uzun uzun, gözyaşları döküldü derinden.
O yaşlar birleşti, coşkun denizler oldu yeryüzünde.
Utancından saklandı melek, o engin suların dibinde.
Şimdi Ege'nin derinliklerinde bir deniz kızı o;
Sessiz çığlıkları yankılanır, her dalga bir fısıltı.
Beethoven duydu meleğin çığlıklarını, senfoniler yazdı.
Başkası duymadı.
Bir kadeh sun bana, ey saki, gamı dağıtsın;
Bu ömür dediğin nedir ki, bir yudum anımsatsın.
Yarın kim bilir nerede, hangi diyarda eser rüzgar,
Bugünün neşesiyle avun, yarını kim anlatsın?